Tavşanlı kamp alanındayım. Sabah 08.00 gibi uyanıyorum. Kamp alanının kafeteryasından ekmek ve gazetemi, kamp alanının hemen dışında ise kurulmuş köy pazarından peynir, domates gibi kahvaltılıklar alıp çadırımın hemen yanıbaşında ki masamda güzel bir kahvaltı yapıyorum. Finalinde ise keyf çayımı yudumlarken gazetemin spor sayfasında Trabzonspor'u takip ediyorum.
Bu gün ki gezimde Didim'e 18 km. mesafede koloniler kurmuş, felsefe ve bilimin merkezi, filozofların şehri Milet Antik Kenti var.
Saat 10.00 gibi Didim'den ayrılıp Balat köyüne doğru yol alıyorum. 2600 yıllık şehir görünmeye başlıyor. Müze kartımı görevliye gösterdikten sonra önce tiyatrodan gezmeye başlıyorum. Tam tiyatronun tepesine çıktığımda şehir sanki ayaklarımın altında. Biraz ileride antik kent sınırları içinde bulunan bir cami ilişiyor gözüme. Kim yapmış, neden yapmış, yüz yıllarca kimsenin içinde barınmadığı bu boş kentte cami ne alaka. Bu merakım daha sonra açıklığa kavuşacak. Her kısmını gezmem abartısız üç saati buluyor.
Artık bu muhteşem şehir Miletos hakkında edindiğimiz bilgileri aktaralım.
İonia kentler birliğinin merkezi olan Miletos aynı zamanda felsefe ilmininde merkeziydi. Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlu topraklar civardaki Priene ve Heraklia gibi kentlerle birlikte Milet’inde 8 km kadar kıyıdan uzaklaşmasına neden oldu. Kaldı ki Miletos'un 4 tane büyük limanı olduğundan bahsedilir. Bu doğa olayları sonucunda kentin karşısında yer alan Lade Adası Söke Ovasının ortasında bir tepeye, Latmos körfezi ise Bafa Gölü'ne dönüştü.
Miletos'un gecmişi cilalı taş devrine kadar gitmektedir. Bazı arkeolojik araştırmalarda elde edilen bulgulara göre Milet ilk olarak MÖ 3500-3000 yıllarında cilalı taş devrini yaşıyan insanların bir yerleşkesi olduğudur.
Miletos hakkında ilk yazılı arkeolojik kaynaklar Geç Bronz Dönemine ait olup bunlar Hitit kaynaklıdır. Bu yazılı belgeler Milet şehrinin o zamanlar bir Hitit şehri olduğunu doğrulamaktadırlar. Diğer taraftan, Milet şehri surlarının da diğer Hitit surlu şehirler planına göre inşa edildiği göstermektedir.
Tarihi tesbit edilen Milet ismi ilk yazılı belge Miletin Millawanda şehri adıyla Hitit Kralı olan II. Murisilinin vakanamelerinde bulunmaktadır. Yaklaşık MÖ 1320 de Milliwanda şehri Arzawalı Uhha-Zitinin isyanına destek göstermiştir. II. Murisili generalleri olan Mala-Ziti ve Gulla'ya Milliwandaya hücum etmelerini emretmiş ve onların hücumu sırasında şehrin bazı kısımları yanmıştır. Milette yapılan arkeolojik kazı buluntuları ile kalıntı katlarında Milette bir büyük yangın olduğunu doğrulamaktadır.
Yunan eserlerine göre Milet'de ilk yaşayanlar Karyalılar ve Leleglerdir.
Homerin yazdığına göre de Truva Savaşı sırasında Milet bir Karya şehri idi. Trova savaşının sonlarında Pylosda bulunan iç kalede Miletden gelmiş "Milatiai" asıllı kadın esirler bulunduğu da belirtilmiştir.
Yunan tarihçi Strabon'a göre Antik Milet şehrinin bulunma efsanesine göre şehrin ilk yaşayanları Girit üzerinden geldiğidir.
MÖ 16. yüzyılda Yunan tarihsel karanlık çağlarında Heraklidlerin geri dönüşünden sonra efsane yazanlara göre Giritli koloniciler Anadolu'ya gelip yerleşmişler ve bunlar Yunanca konuşan İyonya halkını oluşturmuşlardır.
Milet MÖ.7 ve 6.yy'da da en parlak dönemini yaşamışlar. Milet'liler özellikle MÖ.6.yy da deniz ticaretini ele geçirdikten sonra Akdeniz, Marmara ve Karadeniz'de kurdukları 90'a yakın koloniler sayesinde etkinliklerini çoğaltmış ve zenginleşmişlerdir. Giderek büyüyen Milet, İyon dünyasının başkenti haline gelmisler.
Lade Savaşı'nın ardından kentin Perslerin eline geçmesi ile son buluyor. Miletlilerin bozgunu, Yunan dünyasında Atina'ya kadar büyük yankı uyandırıyor. "Plinus"un bildirdiğine göre Milet Kenti Lade Savaşı'na 80 gemi ile katılmış, tüm donanmasını yitirmiş ve kazanan Persler, M.Ö. 494'de kenti ve beraberinde Apollon Mabedini yakıp yıkmışlardır.
MÖ 479da Yunanliların Perslere karşı Mycale (Samsun Dağı) deniz savaşında galip gelmelerinden sonra Yunanistan yarımadası ve İyonya Pers nüfuzundan kurtulmuştur. Bu dönemde Milet, Atina devlet adamı Periklesin metresi olan yüksek sınıf hayat kadını Aspasianın ve Yunan edebiyatında çok açıksacık şakalarla ve hareketlerle dolu oyunlar yazarı olarak tanınan Aristidesin doğum yeri olarak ün yapmıştır. Ayni devirde Milet yeniden Hippodamos şehir planlaması teorilerine göre inşaa edilmiştir.
MÖ 403den sonra Milet tekrar Pers idaresi altina girmiş ve MÖ.4. yy. da Perslere bağlı olan Kariya Satrapları tarafından idare edilmişlerdir.
Milet MO 304de Büyük İskender tarafından Perslerin elinden alınmıştır. Büyük Iskenderin ölümünden sonra MÖ 313de Antigones ve MÖ 301de Selevkidler eline geçmiştir. MÖ 188de Milet şehri tekrar bağımsızlığını kazanmıştır. Fakat MÖ.133de son Bergama Kralı ülkesini Romalılara miras olarak verdikten sonra Milet bağımsiz kalmamış Romaya bağlanmıştır.
Roma'nın cumhuriyet ve imparatorluk devirlerinde Milet sehri merkezi Bergamada olan Asya Eyaletinin bir parçası olmuştur. Günümüzde görülen kalıntılar daha çok Roma Dönemine aittir. 15.000 seyirci alabilen tiyatrosu, Anadolunun en büyük Roma hamamı ve Faustina Hamamı, şaşırtıcı büyüklükteki Agoralar (pazar yerleri) Miletin görkemini gözler önüne serer.
İmparator Diocletianin MS.297de yaptığı Roma yörel idare reformlarına göre Milet şehri merkezi Efes olan Asiana Diakos idaresine ve yine ayni şehir merkezli Asya eyaletine bağlanmıştır.
Büyük Konstantin Roma İmparatorluğunu ikiye boldugu zaman Milet konumu nedeniyle Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu idaresinde kalmıştır. Hristiyanlığın resmi din kabulü ile Milette bir Hristiyan psikoposluk kurulmuştur. Milet Bizans İmparatorluğu içinde iken hem önemli idare merkezi olmadığı hem de limanının Büyük Menderes tarafından doldurulması dolayısıyla şehrin önemi gittikce azalmış ve şehir küçülmeye devam etmiştir. Böylece şehir açık hava tiyatrosu arkasında bulunan Palatia adı ile anılan Bizans kalesi çevresine çekilmiştir.
11. yüzyıl sonlarında Selçuklular Anadoluyu işgal etmeye başlamışlar ve Türkmen göçmenler Ege kıyılarına da yerleşmeye başlamışlardır. Selçuklular zamanında Milet limanı yine Venediklilerle ticaret için liman olarak kullanılmıştır. Birinci Haçlı Seferinden sonra Bizanslılar Ege kıyılarını tekrar ellerine geçirmişlerdir.
Selçukluların Moğollara Kösedağ savaşında yenilip devletleri dağılmaya başladığında Miletin Menteşeoğulu eline geçtiği bilinmektedir.
Sonunda Osmanlilar eline gecen Milet limaninin kullanilmasi devamn ettigi bilinmektedir. 1404de Menteşe Beyleri ecdadindan İlyas Bey Milette bir cami, medrese ve oluşan bir kulliye yaptırmıştır Fakat liman dolmasiyla Milet terkedilmis sehir harabeleri bugun deniz kiyisindan 10km kadar icerde kalmistir.
Miletos'u diğer şehirlerden farklı kılan neydi.....? Kolonicilik, felsefe ve bilim Miletos.... Filozofların Şehri...
Bundan 2 bin 600 yıl önce, akılcı düşünce ve felsefe temellerinin bu şehirde atılmış oluşu da tesadüf olmadığıdır. Modern bilim uygarlığınında temelide burasıdır. Efsaneye göre, bir gün tanrı Zeus ile fakir bir Miletli, bir konu üzerinde tartışırlar. İkisi de inattır, tartışma uzayıp gider. Sonunda başedemeyen Zeus, tanrı olmanın ayrıcalığını kullanarak tartışmayı sonlandırmak ister "Bana bak, beni daha fazla kızdırma, şimdi bir şimşek çakar, seni cayır cayır yakarım" der. Miletli köylü, korkmak bir yana, gayet sakin bir şekilde, "Koca Zeus, bu öfkenle haksız olduğunu nasıl da kanıtladın..." diye cevap verir. Hikâyenin sonunda Miletli köylünün akıbetini bilen yok. Fakat kesin olan şu ki, Miletlilerin tanrıyla özdeş bir düşünce yapısına sahip olduğudur.
Klasik Yunanistan daha yeni gelişmekte iken, İyonya'da merkez durumundaki Milet, Anadolu kıyılarında birdenbire bir sanat, ilim ve felsefe merkezi olarak parlamıştır. Büyük filozoflar Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, Coğrafyacı Hekataios, şair Timotheos, ilk kent plancısı Hippodamos ve Ayasofya’nın mimarı İsidoros Miletli’ydi.
Aristoteles'e göre, felsefenin gelişmesi için iki ön koşulu var. Öncelikle, felsefe yapacak kişinin "tuzu kuru" olmalı. Yani o kişi, maddiyat kaygısına düşmeden kendini sadece düşünmeye verebilmeli. İkincisi, kişi gerçek bir merak duygusuna sahip olmalı ve en doğal görünen gerçekleri bile sorgulayabilmeli. İşte, Milet'te bu iki koşulun bir araya gelmesiyle, tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen Thales ve onun devamında, Anaksimenes ve Anaksimandros ortaya çıkmış. Babillilerden aldığı astronomi bilgisi ve Mısır'dan getirdiği söylenen geometri bilgisi dışında Thales'in asıl önemi, aklına takılan sorularda. "Neyin var olduğu" ve "neyin gerçek olduğu" gibi sorular sayesinde Thales, o güne dek doğadaki her olayı ayrı bir tanrının varlığına bağlayan mitolojinin ötesine geçerek; her şeyin nedenini, doğanın kendisinde aramaya başlıyor. Thales ve öğrencilerinin "Fizikçiler Okulu" diye anılması ve pozitif bilimin temellerini attıklarının söylenmesi de bu yüzden. Thales M.Ö. 582de güneş tutulmasını önceden hesaplayıp astronomi ve geometride yeni teoriler üretmiş.
Milet'i çevredeki diğer antik kentlerden ayıran bir başka özellik, Afrodisyas'ta olduğu gibi çok büyük bir alana yayılmış olmasıdır. Günümüze kadar gelebilmiş yapılar topluluğuna baktığımızda gezilecek yerler hakkında bilgi sahibi olduk.
tiyatro
Günümüze kadar ulaşabilmiş Milet Tiyatrosu, Yunan-Roma tipinin en güzel örneklerinden biridir. MÖ 4. yy Helenistik dönemde 5 bin 300 kişilik olan tiyatronun kapasitesi, Roma döneminde 15.000 kişiye çıkarılmış şimdiki şekilini Roma döneminde almıştır. Tiyatronun üst katlarından şehirin 4 limanı da görülmektedir.
Batı ve Güney Agoralar (ticaret alanı)
20 yy. başlarında, yapılan Theodor Wiegand idaresindeki Alman arkeolojik araştırma ve kazıları sonunda hemen hemen tümüyle Güney Agorasi için anıt şekilde olan Milet Pazar Kapısı taş parçalara ayrılmış olup Almanya'ya taşınmış ve yapı yeniden birleştirilmiştir. Ortaya çıkan bu şaşaalı antik eser Berlinde Bergama Müzesinde özel bir odada gösterilmektedir.
Bouleuterion (kent meclis binası)
Şehir Senatosunun toplantı salonu. 1.500 kişi alacak kapasitede.
Nimfeaum (kutsal anıtlar)
Heykellerle bezenmiş mermerden üç katlı halk havuzu ve çeşmesi
Kutsal alanlar
Delphinios Kutsal Alanı, Serapis ve Athena Tapınakları, üç Bizans kilisesi ve bir sinagog kalıntıları vardır.
Delphinion kutsal alanı Apollon'a adanmış olan şehrin ana açık hava tapınağıdır.
Atena Tapınağı
MÖ 5. yüzyılda yapılan bir İonik usulde tapınak ve anıttır. Şehrin en eski binasıdır. Serapis tapınağı Mısırda Ptolemi hanedanının resmi dini olup eski Mısır tanrılarını ve tapınma gelenek ve göreneklerini de içerlemektedir. MÖ 3. yüzyılda basilika planına göre yapılmış olup önünde üç sutunlu bir anıtsal kapı bulunmakta.
Kutsal Yol
Bu sokak 100m uzunlukta ve tretuvarlar hariç 28m genişliktedir. Kaldırım taşları Roma İmparatoru Trajan zamanında tamir görmüştür.
Kutsal Kapı
Demir Kapı olarak bilinmekte; şehir savunma kapısı olup Kutsal Yola açılmaktadır. MÖ 5. yüzyılda yapılıp Roma İmparatoru Trajan (MS. 98-117) zamanında restore edilmiştir.
Liman Anıtı
MÖ 31de yapılan Actium Deniz Savaşı anısınadır ve yarı balık yarı insan bir Triton röliyefi halindedir.
Bu sokak 100m uzunlukta ve tretuvarlar hariç 28m genişliktedir. Kaldırım taşları Roma İmparatoru Trajan zamanında tamir görmüştür.
Kutsal Kapı
Demir Kapı olarak bilinmekte; şehir savunma kapısı olup Kutsal Yola açılmaktadır. MÖ 5. yüzyılda yapılıp Roma İmparatoru Trajan (MS. 98-117) zamanında restore edilmiştir.
Liman Anıtı
MÖ 31de yapılan Actium Deniz Savaşı anısınadır ve yarı balık yarı insan bir Triton röliyefi halindedir.
Stadium
230m uzunlukta 74m genislikte olup bir duzluk arazide sehrin en eski binalari uzerine etrafina kemerler kusaklar halinde uzerine seyirci oturma yerleri ile yapılmıştır.
Faustina Hamamı
Roma devrinde (MS. 161-180) de Roma İmparatoru Marcus Aureliusun karısı Faustina tarafından yapılmıştır.
Roma Hamamı
MÖ 1. yuzyılda yapılmış; üstü açık atletik eksersizler için bir pleastra ve büyük bir avlu etrafında 5 büyük odadan ve bazı küçük odalardan oluşmaktadır.
Kutsal Yol
Bu sokak 100m uzunlukta ve tretuvarlar hariç 28m genişliktedir. Kaldırım taşları Roma İmparatoru Trajan zamanında tamir görmüştür.
Kutsal Kapı
Demir Kapı olarak bilinmekte; şehir savunma kapısı olup Kutsal Yola açılmaktadır. MÖ 5. yüzyılda yapılıp Roma İmparatoru Trajan (MS. 98-117) zamanında restore edilmiştir.
Liman Anıtı
MÖ 31de yapılan Actium Deniz Savaşı anısınadır ve yarı balık yarı insan bir Triton röliyefi halindedir.
Nihayetin de ne alaka dedigimiz yere geliyoruz. Menteşeoğlu beyliği döneminde yapılan 1404 tarihli İlyasbey tarafından inşa ettirilen İlyasbey külliyesi ile karşı karşıyayız. Cami, medrese, kervansaray ve hamamlardan oluşuyor. Öğrendiğimiz kadarıyla menteşeoğlu beyliği burayı ele geçirince başkent yapmış.
Beylikler döneminden günümüze kadar gelmiş mükkemmel bir mimariye sahiptir. Caminin mimari yapısına baktığımızda tek minareli ve tek kubbelidir. Mimberi ve mihrabı çok güzel işçilikle yapılmıştır. Duvarlar ve taban mermerle kaplıdır. Hemen yanıbaşındaki türbe İlyasbey'e aittir.
Ne acıdır ki Milet'de bulunan birçok taşınabilir eserlerde diğerleri gibi yurtdışına (özellikle Paris Louvre Müzesine) kaçırılmıştır. Miletos antik kentindeki tiyatronun yakınında yer alan yerel müze, 1973'de açılmıştır. Milet Müzesi'nde, Miletos, Didim ve Priene ören yerlerinden çıkarılan çeşitli dönemlere ait eserler, Büyük Salon, Orta Salon ve Küçük Salon olmak üzere üç salonda sergilenmektedir. İstanbul Arkeoloji Müzesinde de Miletten çıkarılan bazı eserler bulunmaktadır.
Miletde ilk arkeolojik kazılar 1873de Fransız arkeologu Olivier Rayet tarafından yapılmıştır ve onu Alman arkeologu Theodor Wiegandın yaptığı kazılar takip etmiştir. Fakat kazılar devamlı yapılmamış; zaman zaman harpler ve diğer nedenlerle aksamıştır. Şu anda Milette kazılar Almanya Bochumdaki Ruhr Üniversitesi tarafından organize edilmektedir.
Bu günkü yorucu gezimizin ardından Bafa Gölü'ne doğru yol alıyorum. Bir başka kayıp şehirde buluşmak üzere
Yorumlar
Yorum Gönder